Travma ve İyileşme
Sanat ve travma ilişkisi, psikolojik ve duygusal iyileşme süreçlerinde önemli bir rol oynar. Sanat, bireylere duygularını ifade etme ve anlamlandırma imkanı sunarak travmatik deneyimlerle başa çıkmalarına yardımcı olabilir (Malchiodi, 2005). Ressam ve psikolog Shaun McNiff (1992), sanatın travmatik deneyimlerle yüzleşmeyi kolaylaştırdığını ve duygusal ifadenin sınırlarını genişlettiğini savunur.
Sanat terapisi, özellikle travmatik deneyimlerle baş etmekte etkili bir araç olarak kullanılır. Bir çalışma, sanat terapisinin travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) semptomlarını azalttığını ve katılımcıların duygusal ifadelerini artırdığını göstermektedir (van der Kolk, 2014). Ayrıca, sanat terapisi, travma sonrası iyileşme sürecinde bireylerin duygusal detayları ifade etmelerine yardımcı olabilir (Chilton, 2011).
Sanatın travma üzerindeki etkilerini anlamak için nörobiyolojik bir perspektife de bakmak önemlidir. Örneğin, sanatın üretimi sırasında salgılanan endorfin ve serotonin gibi kimyasalların, duygusal iyileşmeye katkıda bulunabileceği düşünülmektedir (Bolwerk et al., 2014).
Sonuç olarak, sanat ve travma arasındaki ilişki kompleks ve çok yönlüdür. Sanat, bireylere duygusal ifade, anlamlandırma ve iyileşme için bir platform sağlar ve bu süreci destekleyen bir dizi terapötik teknik bulunmaktadır. Bu nedenle, sanat ve travma konusundaki araştırmalar, bireylerin travmatik deneyimlerle başa çıkma süreçlerini anlamak ve iyileşmelerine yardımcı olmak için önemlidir.
Kaynakça
- Bolwerk, A., Mack-Andrick, J., Lang, F. R., Dörfler, A., & Maihöfner, C. (2014). How Art Changes Your Brain: Differential Effects of Visual Art Production and Cognitive Art Evaluation on Functional Brain Connectivity. PloS One, 9(7), e101035.
- Chilton, G. (2011). Artistic Inquiry in Dance/Movement Therapy: Creative Research Alternatives. Springfield, IL: Charles C. Thomas.
- Malchiodi, C. A. (2005). Expressive Therapies. New York, NY: Guilford Press.
- McNiff, S. (1992). Art Heals: How Creativity Cures the Soul. Boston, MA: Shambhala Publications.
- van der Kolk, B. A. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma. New York, NY: Penguin Books.
Çocuklarda Okula Uyum Süreci
Okula uyum; çocukların okul başarısını, okula yönelik duygularını ve düşüncelerini, okul ortamına katılımlarını ve okul ortamındaki tutumlarını kapsayan bir kavram olarak tanımlanmaktadır (Başaran vd., 2014). Okul öncesi dönemde okula uyum süreci, çocukların sonraki okul başarısı açısından da önemli olarak görülmektedir ve sağlıklı atlatılması gerekmektedir. Çocuklar için kendilerini güvende hissettikleri evleri ve ebeveynlerinin yanından belirli bir süreliğine de olsa ayrılıp onlar için bilinmezlik ifade olan okul ortamına girmeleri onları kaygılandıran bir durumdur (Kahraman vd., 2018). Uyum sürecinde öğretmen, ebeveyn tutumu ve akran ilişkileri süreci etkileyen önemli faktörlerdendir. Bazı çocuklar okula daha çabuk uyum sağlarken bazıları ise daha geç uyum sağlamaktadır. Özellikle bu süreçte okula gitmemek için ağlama, öfkelenme ve hastaymış gibi davranma görülebilir. Süreç içerisinde bu durumlar yaygın olarak görülse de zaman içerisinde bir denge oluşur.
Okula uyum süreci çocuklar kadar ebeveynler için de yeni bir süreçtir ve ebeveynlerin de uyum sürecinde çocuk için önemli bir etkisi vardır. Ebeveynlerin çocuğu suçlamadan ve yargılamadan; kaygılarını anlamaya çalışması, şefkat ile yaklaşması, duygu ve düşüncelerine önem vermesi çocuğun okula uyum sağlamasında faydalı olacaktır. Ayrıca ebeveynlerin kaygıları, ebeveynler ve öğretmen arasındaki iletişim gibi faktörler de çocuğa yansıyacağı için önemli görülmektedir (Kahraman, 2018).
Uyum sürecinde belirsizliği azaltabilmek için çocuklar ile okulun nasıl bir yer olduğu, orada ne yapacaklarını konuşmak çocuğun güvende hissetmesini sağlayacağı için kaygısının da azalmasına yardımcı olacaktır. Ayrıca okul hakkında çocuklar için olumlu bir izlenim oluşturmak da faydalı olabilir. Çocuklara okula gitmenin olumlu yanları, okulda arkadaşlar edinebileceği, yeni şeyler öğreneceği anlatılabilir.
Son olarak çocuğunuz okula başlamasına ve belirli bir süre geçmesine rağmen direnç göstermeye devam ediyor, uyum sağlama problemi yaşıyor ve bu durumlar ilk zamanlara göre azalmıyor ise psikolojik destek almanız faydalı olacaktır.
Kaynakça
- Başaran, S., Gökmen, B., & Akdağ, B. (2014). Okul öncesi eğitimde okula uyum sürecinde öğretmenlerin karşılaştığı sorunlar ve çözüm önerileri. Uluslararası Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, (2), 197-223.
- Kahraman, P. B. (2018). Okul öncesi dönem çocuklarının okula uyum sürecine ilişkin anaokulu öğretmenlerinin ve annelerinin görüşleri. Erken Çocukluk Çalışmaları Dergisi, 2(1), 3-20.
- Kahraman, P. B., Tuba, Ş. E. N., Alataş, S., & Tütüncü, B. (2018). Okul öncesi dönemde okula uyum sürecine ilişkin öğretmen görüşleri. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 18(2), 681-701.
EMDR Nedir?
EMDR Nasıl Geliştirildi?
Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR), 1987’de Francine Shapiro tarafından geliştirilen bir terapi yöntemidir (Shapiro, 2021, s.33). Kanser teşhisi konulduktan sonra psikoloji doktora öğrencisi olan Shapiro, zihin ve beden ilişkisine odaklanarak, bir gün parkta yürürken gözlerini sağa ve sola doğru hareket ettirerek zihnindeki rahatsız edici düşüncelerin azaldığını fark etti. Bu deneyim, göz hareketlerinin başkaları için de etkili olup olmadığı sorusuyla ilham kaynağı oldu ve birçok kişi üzerinde deneyler yaparak EMDR tekniğini geliştirmesine yol açtı. Shapiro, cinsel istismara uğramış kişilerle ve savaş gazileriyle çalışarak ilk kontrollü araştırmasını yayınladı. Araştırma sonuçları, TSSB teşhisi almış kişilerde tek bir EMDR seansının, travmatik anıları duyarsızlaştırmada ve kişilerin kendileri hakkındaki bilişsel değerlendirmelerini değiştirmede etkili olduğunu gösterdi. Bu tekniğin uygulanmasının ardından kişilerin uykusuzluk, müdahaleci düşünceler, kabuslar ve ilişki sorunları gibi şikayetlerinde azalma gözlendi ve bu etkilerin üç ay sonraki takip görüşmelerinde hala sürdüğü rapor edildi (Shapiro, 1989).
Başlangıçta davranışsal bir yaklaşım benimseyen Shapiro, göz hareketlerinin duyarsızlaştırmaya yol açtığına ve bu tekniğin sistematik duyarsızlaştırmaya benzediğine inandığı için başlangıçta bu yöntemi “EMD (Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma)” olarak adlandırdı. Ancak daha sonra duyarsızlaştırmanın ötesinde, biliş, duygu ve beden duyumlarının yeniden işlendiğini anlayarak adını “EMDR (Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme)” olarak değiştirdi (Luber ve Shapiro, 2009).
EMDR Nasıl Etki Ediyor?
Kişilerin normalde kişinin günlük yaşamda karşılaştığı küçük rahatsızlıklara doğal bir şekilde yanıt verecek ve bu sorunları çözecek bir fizyolojik bilgi işleme sistemine sahip olduğu kabul edilir. Ancak travmatik olaylar gerçekleştiğinde, bu bilgi sisteme girdiği gibi beyinde kilitlenir ve sistem dengesiz hale gelebilir. Travmatik malzeme, işlenmesi için uygun şartları beklerken dondurulur; bu bilgi, diğer bilgilerle bütünleşmeyen ve izole edilmiş sinir ağlarında parçalanmış bir şekilde kalır. Bu nedenle travmatik olayın işlenmesine izin verecek uygun bağlantılar oluşturulmaz. Travmatik bilginin uygun bir şekilde işlenmesi, öğrenmenin gerçekleşebilmesi için çağrışımların oluşturulmasını içeren adaptif bilgi işleme olarak kabul edilir. Travmatik bilgi uygun bir şekilde işlendiğinde, danışanlar rahatsız edici duygular, beden duyumları ve irrasyonel bilişler yerine olumlu duygular, beden duyumları ve bilişleri deneyimlerler. Ayrıca, danışanlar travmatik olayla ilgili uygun duyguları ve duyumları deneyimlerken, bu olayların gelecekteki davranışlarına etkili bir şekilde rehberlik etme kapasitesini kazanırlar (Shapiro, 1999). EMDR müdahalesindeki çift yönlü uyarılar, kişinin adaptif bilgi işleme sistemini yeniden düzenlemesi için etkinleştirilir. Bu sayede kişiler travmatik bilgiyi günlük hayatın içinde kullanabileceği bir bilgi olarak kabul eder ve bilgiye uyum sağlayabilir. Böylece aşırı uyarılma, tetikte olma hali yerini olağan akışa bırakır. Beden de stabilize olmaya başlar. İyileşme EMDR terapisinde bu çift yönlü uyarım aracılığıyla gerçekleşir.
EMDR Seanslarının Yapısı Nasıl?
EMDR belirli bir protokol üzerinden ilerler. Danışan, hedef anıyı seçer ve çift yönlü uyarımlar sırasında hangi duygu, düşünce, beden duyusu ve görsel görüntü geldiğini bildirir. Danışan, hedef anıya bakarak kendi hakkında olumsuz düşünceyi belirler. Daha sonra olumlu düşünceyi tespit eder ve çift yönlü uyarım devam eder. EMDR’nin bir diğer önemli yanı hedef anının “şimdi ve burada” duygusal ve bedensel hislerle birlikte işlenmesidir (Boudewyns ve Hyer, 1996). Kişi bir yandan geçmiş anıyı işliyorken bir ayağı şimdi bedeninde ve zihninde olanlardadır. Bu kişinin şu anda güvende ve kontrollü olduğunu hissettirerek baş etme kapasitesini güçlendirir.
EMDR Hangi Sorunlarda Kullanılır?
EMDR terapi, travma sonrası stres bozukluğunun yanı sıra pek çok psikolojik ve psikosomatik rahatsızlığın tedavisinde kullanılabilmektedir. Bu rahatsızlıklardan bazıları şöyledir:
Kaygı bozuklukları
Fobiler
Taciz, tecavüz, ölüm, işkence, kaza gibi olaylar sonucunda yaşanan stres bozukluğu
Depresyon
Cinsel işlev bozukluğu
Yeme bozukluğu
Uyku bozukluğu
Fibromiyalji
Migren
Kronik ağrılar
Performans kaygısı
Stres
Kaynakça
- Boudewyns, P. A., & Hyer, L. A. (1996). Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) as Treatment for Post-Traumatic Stress Disorder (PTSD). Clinical Psychology & Psychotherapy, 3(3), 185–195. Doi:10.1002/(SICI)1099-0879(199609)3:3<185::AID-CPP101>3.0.CO;2-0
- Luber, M., & Shapiro, F. (2009). Interview with Francine Shapiro: Historical overview, present issues, and future directions of EMDR. Journal of EMDR Practice & Research, 3(4), 217–231. Doi: 10.1891/1933-3196.3.4.217
- Shapiro, F. (1989). Efficacy of the eye movement desensitization procedure in the treatment of traumatic memories. Journal of Traumatic Stress, 2(2), 199–223. Doi: 10.1002/jts.2490020207
- Shapiro, F. (1999). Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) and the anxiety disorders: Clinical and research implications of an integrated psychotherapy treatment. Journal of Anxiety Disorders, 13(1–2), 35–67. Doi: 10.1016/S0887-6185(98)00038-3
- Shapiro, F. (2021). EMDR: Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme, temel prensipler, protokoller ve prosedürler (6.baskı). İstanbul: Okuyanus
Bağlanma ve Duygu Düzenleme: Kompleks Travmanın Derinliklerine Bir Yolculuk
Yaşamın anlamını keşfetmemizde, duygularımızın bize rehberlik ettiği bir gerçek var. İhtiyaçlarımızı anlamamıza, hayatımızda değişiklik yapmamız gereken alanları görmemize yardımcı olan duygular, adeta işaretler gibidir. Ancak, birçok insan duygularını işlevsel birer rehber olarak kullanma konusunda yeterli becerilere sahip olmadığı için, duygusal zorluklar altında ezilebilir.
Kompleks Travma: Duygu Düzenleme Becerilerini Engelleyen Bir Gölge
Çocuklukta tekrarlayan ihmal ve istismar, kompleks travmanın temelini oluşturur. Bu travma, çocuğun “yeterince iyi” bakım alamaması sonucu bütünleşmiş bir benlik geliştirememesiyle kendini gösterir. Duygu düzenleme becerilerinin engellenmesi, çocuğun hayatta kalması için gerekli olan yetenekleri geliştirmesini zorlaştırır (Schore & Schore, 2008; Saxe, Ellis, & Kaplow, 2007; Blaustein & Kinniburgh, 2010).
Werner ve Gross’un belirttiği beş ana özellik, duygu düzenleme sürecini tanımlar: duygunun tetikleyicisi, dikkat, anlamlandırma, tepki ve işlenebilirlik/esneklik. İşlenebilirlik özelliği, duyguların düzenlenmesini mümkün kılar. Ancak duygu düzenleme bozukluğu durumunda, duygularla başa çıkma ve işleme konusunda zorluklar ortaya çıkar (Werner & Gross, 2010; Leahy, Tirch & Napolitano, 2011).
Kompleks Travmanın Altında Yatan Belirtiler
van der Kolk’un kompleks travma tanı kriterleri, duygu düzenleme ile ilgili belirtilere odaklanır. Aşırı yoğun duygulanım, bedensel işlevlerin düzensizliği, işlevsiz sakinleştirme girişimleri, kendine zarar verme davranışları ve amaçlı davranışta zorluk, kompleks travmanın altında yatan ana belirtilerdir (van der Kolk, 2015).
Bağlanma ve Yardımcı Düzenleyici: Çocuklukta Temel İlişki
Birincil bakıcının çocuğa sağladığı yardımcı düzenleyici, çocuğun duygu ve dürtülerini kontrol etmede kilit bir rol oynar. Bağlanma travması, bu yardımın yetersiz olduğu durumda ortaya çıkar. Bu travma sonucunda, çocuk duygularını fark edemez ve düzenleyemez, kompleks travmanın temelini oluşturan önemli bir alt başlık ortaya çıkar (Fonagy ve Target, 2002; Blaustein & Kinniburgh, 2010).
Terapötik Müdahale: Aşamalı Yaklaşımın Gücü
Kompleks travma yaşayanların duygu düzenleme durumlarına yönelik terapötik müdahaleler, aşamalı bir yaklaşımın daha etkili olduğunu gösteriyor. Dengeleme, travmatik anının çözümlenmesi, kişilik bütünlüğünün yeniden sağlanması ve rehabilitasyon, bu müdahalelerin temelini oluşturur (Leenarts et al., 2013).
Erken çocukluk dönemi ve bakıcı-bebek ilişkisinin önemi, bilinçdışı ilişkisel dinamiklerin ileriki yaşlarda tetiklenmesine yol açar. Travmatize olan çocuklar, olumsuz bir benlik algısına sahip olabilir ve dil, dikkat ve konsantrasyon sorunları yaşayabilirler (Crittenden & DiLalla, 1988; Schore ve Schore, 2008).
Duygu Düzenleme Becerilerini Geliştirmek
Duygu düzenleme becerilerini geliştirmek için yapılan müdahaleler, psikoeğitim, duyguları tanıma, duygu ifadesi ve düzenleme becerilerini artırma hedeflerini içerir.
Sonuç: Derinliklerdeki Yara İziyle Yüzleşmek
Kompleks travma, duygu düzenleme becerilerimizi etkileyen derin bir yara izidir. Ancak, aşamalı terapötik müdahaleler ve duygu düzenleme becerilerini güçlendirmeye yönelik çabalarla, bu zorlu yola cesaretle adım atabilir ve içsel iyileşme sürecini başlatabiliriz.
Kaynakça
- Blaustein, M. E., & Kinniburgh, K. M. (2010). Treating traumatic stress in children and adolescents: How to foster resilience through attachment, self-regulation, and competency. Guilford Press.
- Crittenden, P. M., & DiLalla, D. L. (1988). Compulsive compliance: The development of an inhibitory coping strategy in infancy. Journal of Abnormal Child Psychology, 16(5), 585–599.
- Fonagy, P., & Target, M. (2002). Early intervention and the development of self-regulation. Psychoanalytic Inquiry, 22(3), 307–335.
- Leahy, R. L., Tirch, D., & Napolitano, L. A. (2011). Emotion regulation in psychotherapy: A practitioner’s guide. Guilford Press.
- Leenarts, L. E. W., Diehle, J., Doreleijers, T. A. H., Jansma, E. P., & Lindauer, R. J. L. (2013). Evidence-based treatments for children with trauma-related psychopathology as a result of childhood maltreatment: A systematic review. European Child & Adolescent Psychiatry, 22(5), 269–283.
- Saxe, G. N., Ellis, B. H., & Kaplow, J. B. (2007). Collaborative treatment of traumatized children and teens: The trauma systems therapy approach. Guilford Press.
- Schore, A. N., & Schore, J. R. (2008). Modern attachment theory: The central role of affect regulation in development and treatment. Clinical Social Work Journal, 36(1), 9–20.
- van der Kolk, B. A. (2015). Developmental trauma disorder: Toward a rational diagnosis for children with complex trauma histories. Psychiatric Annals, 35(5), 401–408.
- Werner, K., & Gross, J. J. (2010). Emotion regulation and psychopathology: A conceptual framework. In A. M. Kring & D. M. Sloan (Eds.), Emotion regulation and psychopathology: A transdiagnostic approach to etiology and treatment (pp. 13–37). Guilford Press.
Bebekler Neden Bağlanırlar?
Bebekler doğdukları an itibariyle özellikle ilk olarak annelerine yakın olma gereksinimi duyarlar ve zaman içerisinde kendileriyle karşılıklı ilişkiye giren kişilere de bağlanırlar. Araştırmacılar bir süre bebeğin birincil bağlanmasını belirleyen temel faktörün beslenme olduğunu düşünmüşler ancak, daha sonraki çalışmalarda, bağlanmanın gelişiminin çok daha karmaşık bir süreç olduğunu, acıkma ve beslenmenin öneminin sanıldığı kadar da fazla olmadığını göstermiştir. Ebeveynler, fiziksel temasla bebeğin keyif almasını sağlama, onu sakinleştirme, onunla oynama ve sosyal ilişkiye ilk adım atmalarına olanak sağlama gibi pek çok farklı rollerle bebekleri ile ilgilenirler. Bebeklerin, anneleri tarafından istismar edilse veya ceza verilse bile, annelerine bağlandıkları bilinmektedir.
Yeni doğmuş bebekler ihtiyaçlarını ve isteklerini ifade etme konusunda yetersiz olduklarından, ebeveynlerin önsezilerini kullanarak onların bu temel gereksinimlerini tahmin edebilmeleri çok önemlidir. Sürekli ve tutarlı bir bakımla, ebeveynler bebeklerine yeni durumlar karşısında korktukları veya kafaları karıştığında geri dönecekleri güvenli ve tanıdık bir ortam hazırlarlar. Böyle bir durumda güvenli ve sağlıklı bağlanmadan söz etmek mümkündür. Bebekler hem kendi ihtiyaçlarını hem de kavrayamadıkları ve kontrollerinin dışında kalan yabancı durumlarda ebeveyn yetkisine güvenmeyi öğrenebilmektedirler.
Bağlanmanın gelişimine katkıda bulunan önemli bir faktör vardır ki o da oyundur. Bebeklerin anne ve babalarıyla oyun oynamanın keyfini kısa zamanda öğrenebilmektedirler. Yine bebekler kendilerine bu keyfi sağlayan yetişkinleri diğer yetişkinlere tercih ederler. Aslında babalar oyun oynamada oldukça iyidirler. Özellikle heyecan ve fiziksel enerjinin yer aldığı oyunlarda babalar yer alır. Yalnız bu, annelerin oyun oynamada daha az yetenekli olduklarını göstermez ya da babaların bebeklerini beslemede veya teselli etmede yetersiz oldukları anlamına gelmez. Yine de sosyal ve kültürel etmenler bebeğin her bir ebeveynle farklı ilişkiler geliştirmesine neden olabilir.
Daha fazla bilgi ve detay için Gravitas Danışmanlık Merkezi’nden destek alabilirsiniz.