Öfke Kontrol Bozukluğu: Öfkenin Kontrolü Bende!
“Öfke geçici bir çılgınlıktır, hükmetmeye bak yoksa o sana hükmeder” (Horatius)
Günlük yaşamımız içerisinde her birimiz pek çok durum veya olayla karşı karşıya kalıyoruz. Bu durumlar karşısında da doğal olarak farklı duygusal ya da davranışsal tepkilerimiz olabiliyor. Genellikle olumsuz bir anlam çağrıştırmakla birlikte öfke, bahsettiğimiz bu duygular ve duygusal tepkilerden birini oluşturuyor.
Öfke aslında günlük yaşam akışı içerisinde sık kullandığımız bir kelime. Öfke denildiğinde hepimizin aklında az çok bir şeyler canlanmaktadır ve genellikle de bu olumsuz bir duruma karşılık gelmektedir. Birçoğumuz için öfkenin bu şekilde bir anlamı olduğu bilinmektedir. Ancak gerçekten de böyle midir? Öfke gerçekten olumsuz bir duyguduruma mı karşılık gelmektedir?
Öfke sorunu aslında öfke kontrol bozukluğudur. Çünkü öfkelenmek oldukça doğal, insani bir durumdur, hepimizin dönem dönem başına gelebilir. Bunu kontrol edememek, etrafa, kişilere ve kendine zarar vermek ise öfke kontrol bozukluğu ile ilişkili bir durumdur (Starner ve ark., 2004). Sabah uyanıp evden çıktığımız andan itibaren sinirlerimizi bozabilecek sayısız durumla karşılaşabiliriz. Trafikte hata yapan bir kişiye karşı korna çalmak veya sinirlenmek oldukça doğalken; bağırıp çağırmaya başlayarak uygunsuz cümleler kurmak ya da o kişiye karşı saldırgan tavırlarda bulunmak ve aşırıya kaçan davranışlar sergilemek öfkenin kontrol edilemediği bir durumun belirtisidir.
Peki, öfke kontrol bozukluğu belirtileri nelerdir?
Öfkesini kontrol etmekte sıkıntı yaşayan kişilerde, öfke anında kan basıncı artar ve kalp daha hızlı ve düzensiz atmaya başlar. Bunun yanı sıra nefes alıp vermek de belirgin bir biçimde düzensizleşir, stres seviyesi artar, gerginlik tüm vücuda yayılır. Ramirez ve arkadaşları (2001), bu durumun daha sonra gerginliğe bağlı baş ağrısı ve sırt, boyun ağrısı gibi bazı somatik problemlere de sebep olabileceğini belirtmiştir. Öfke kontrol problemi yaşayan kişiler etrafındaki nesnelere hatta kişilere dahi zarar verebilir.
Öfke kontrol bozukluğu çok ileri düzeyde ise bir uzmana danışmak en uygun yöntem olacaktır. Bunun yanı sıra öfkelendiğiniz zaman, öfkenin kontrolünü ele geçirmek için uygulayabileceğiniz bazı basit yöntemler vardır.
– İlk olarak, öfkeye yönelik farkındalık kazanmak, kendini ve durumu rasyonel bir şekilde analiz etmektir ve bu oldukça önemlidir. Bunun için öfkenizin bir durum karşısında hangi aşamada yükseldiğini ve hangi aşamada azaldığını anlamaya çalışın. Duygularınızı tanımaya özen gösterin. Karşınızdaki kişiyi dinlemeye ve anlamaya özen gösterin; hemen konuşmak ve karşınızdaki kişinin konuşmasını kesmek yerine önce anlamayı deneyin.
– Öfkeli olduğunuz zaman önceden belirlemiş olduğunuz ve size özel olan bir nesne ile temas kurmaya çalışın. Bu temas, içerisinde bulunduğunuz ve kontrol edemediğiniz krizden çıkmanıza yardımcı olacaktır.
– Hem kendinizin hem de karşınızdakinin öfkesinin kontrolden çıkmasına izin vermeyin. Yatışmak için o mekânı bir süre terk edin ve kendinizle kalın.
– Nefes egzersizleri yapmayı ihmal etmeyin. Gergin ve stresli hissettiğinizde hemen nefes egzersizi yapın. Buna 4-8 nefes egzersizini örnek olarak verebiliriz. Dörde kadar saydığınız süre zarfında nefes alıyorsunuz ve sekize kadar saydığınız süre boyunca nefesinizi yavaş yavaş veriyorsunuz.
Öfkenizi yönlendirmeyi öğrenmeniz oldukça önemlidir. Aşırı gergin ve stresli bir yaşam, bununla gelen öfke patlamaları beraberinde birçok hastalığı da getirebilir. Birikmiş öfke ve stres; hipertansiyona, kalp hastalıklarına, şeker hastalığına ve birçok ruhsal probleme sebep olabilir. Öte yandan öfkenizi kontrol etmek, kendinizi daha kontrollü hissetmenize ve karşılaştığınız çeşitli durumlarla daha kolay başa çıkmanıza yardımcı olabilir. Daha iyi hissetmek ve öfkenizi yapıcı bir şekilde kullanmak, enerjinizi sizin için önemli olan şeylere odaklamanıza yardımcı olarak başarınızı ve mutluluğunuzu destekler.
Kaynakça:
- Ramírez, J. M., Fujihara, T. ve Goozen, S. (2001). Cultural and gender differences in anger and aggression: A comparison between Japanese, Dutch, and Spanish students. Journal of Economy, Curture and Society, 141(1), 119-121.
- Starner, T. M. ve Peters, R. M. (2004). Anger expression and blood pressure in adolescents. The Journal of School Nursing, 20(6), 335-342.
Bebekler Neden Bağlanırlar?
Bebekler doğdukları an itibariyle özellikle ilk olarak annelerine yakın olma gereksinimi duyarlar ve zaman içerisinde kendileriyle karşılıklı ilişkiye giren kişilere de bağlanırlar. Araştırmacılar bir süre bebeğin birincil bağlanmasını belirleyen temel faktörün beslenme olduğunu düşünmüşler ancak, daha sonraki çalışmalarda, bağlanmanın gelişiminin çok daha karmaşık bir süreç olduğunu, acıkma ve beslenmenin öneminin sanıldığı kadar da fazla olmadığını göstermiştir. Ebeveynler, fiziksel temasla bebeğin keyif almasını sağlama, onu sakinleştirme, onunla oynama ve sosyal ilişkiye ilk adım atmalarına olanak sağlama gibi pek çok farklı rollerle bebekleri ile ilgilenirler. Bebeklerin, anneleri tarafından istismar edilse veya ceza verilse bile, annelerine bağlandıkları bilinmektedir.
Yeni doğmuş bebekler ihtiyaçlarını ve isteklerini ifade etme konusunda yetersiz olduklarından, ebeveynlerin önsezilerini kullanarak onların bu temel gereksinimlerini tahmin edebilmeleri çok önemlidir. Sürekli ve tutarlı bir bakımla, ebeveynler bebeklerine yeni durumlar karşısında korktukları veya kafaları karıştığında geri dönecekleri güvenli ve tanıdık bir ortam hazırlarlar. Böyle bir durumda güvenli ve sağlıklı bağlanmadan söz etmek mümkündür. Bebekler hem kendi ihtiyaçlarını hem de kavrayamadıkları ve kontrollerinin dışında kalan yabancı durumlarda ebeveyn yetkisine güvenmeyi öğrenebilmektedirler.
Bağlanmanın gelişimine katkıda bulunan önemli bir faktör vardır ki o da oyundur. Bebeklerin anne ve babalarıyla oyun oynamanın keyfini kısa zamanda öğrenebilmektedirler. Yine bebekler kendilerine bu keyfi sağlayan yetişkinleri diğer yetişkinlere tercih ederler. Aslında babalar oyun oynamada oldukça iyidirler. Özellikle heyecan ve fiziksel enerjinin yer aldığı oyunlarda babalar yer alır. Yalnız bu, annelerin oyun oynamada daha az yetenekli olduklarını göstermez ya da babaların bebeklerini beslemede veya teselli etmede yetersiz oldukları anlamına gelmez. Yine de sosyal ve kültürel etmenler bebeğin her bir ebeveynle farklı ilişkiler geliştirmesine neden olabilir.
Daha fazla bilgi ve detay için Gravitas Danışmanlık Merkezi’nden destek alabilirsiniz.
Baba: Doğum Öncesi ve Sonrası
Biliyoruz ki babaların doğum sonrası süreçte çocuklarının gelişiminde katkıları vardır. Oysaki aynı önem aslında doğum öncesi süreçte de vardır. Hatta günümüzde bu yüzdendir ki babaların da doğuma girmeleri desteklenmeye başlamıştır. Çünkü babanın da bebekle ilk karşılaşma anında annenin yanında olması çok önemlidir. Doğum esnasında bebek dünyaya gözlerini ilk açtığında karşısında hem annesini hem de babasını aynı anda görebilmekte ve ikisinden de aynı anda temas, sıcaklık, bakım ve ilgi alabilmektedir. İşte tam da burada ilk sağlıklı bir bağlanma evresine geçiş yapılmaktadır. Doğumdan sonraki süreçte annelerin de çalışma yaşamında aktif bir şekilde rol almaya başlamasıyla beraber babaların ev içerisindeki roller değişmeye başlamaktadır. Bu durum, çocuk yetiştirmede en büyük sorumluluğa sahip kişinin ‘yalnızca anne’ olması durumunu değiştirmekte ve babanın sorumluluklarının da giderek artmakta olduğunun göstergesidir.
Günümüz çerçevesinde babaların daha çok çocukları ile eğlenceli aktiviteler yapıp oynamayı tercih ettiği görülmekle birlikte genelde baba eve geldikten sonra çocukların ağlamasına pek de izin verilmemektedir. Yani bu durumda ‘evin iyi polisi’ rolünü baba üstlenmektedir. Bazı evlerde de anneler, babanın kendisinin oluşturamadığı disiplini oluşturmak için, babanın “öfkeli ve korkulacak biri” imajını kullanmaktadır. Böyle durumda da ‘evin kötü polisi’ rolünü baba üstlenmektedir. Oysa olması gereken, ebeveynin eşit şekilde çocuğun fiziksel, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamada aktif olmasıdır. Babalar da çocuğun banyosunu yaptırabilmeli, yemeğini yedirebilmeli hatta ve hatta altını bile değiştirebilmelidir. Ancak böyle bir durumda çocuklar babaları ile sağlıklı bir ilişki ve iletişim kurabilirler.
Peki, sağlıklı bir baba-çocuk ilişkisi neden bu kadar önemli? Tabii ki sağlıklı bir baba-çocuk ilişkisi, çocuğun sağlıklı bir benlik algısı geliştirmesini sağlamakla birlikte baba ile de iyi bir ilişki geliştiren çocuk, kendisiyle beraber dış dünyayla güven kurup bilişsel gelişimine katkıda bulunduğu için önemlidir. Sağlıklı bir baba-çocuk ilişkisi içinde olan çocukların hem zihinsel gelişimlerinin hem de akademik başarılarının daha iyi olduğu ile ilgili birçok bilimsel çalışma vardır. Buna ek olarak sağlıklı bir baba-çocuk ilişkisi cinsiyet rollerinin içselleştirip benimsenmesi açısından da oldukça önemlidir. Yapılan araştırmalar babanın anneden farklı olarak, çocuğun cinsiyetine göre davranmayı daha çok başardığını kanıtlamaktadır. Erkek çocuğun özdeşim modeli olarak babayı tercih etmesi için baba ile sağlıklı bir ilişki ve iletişim kurması gerekmektedir. Aynı şekilde kız çocuğunun cinsiyetini benimsemesi için de babanın, kızının efemine davranışlarını onaylaması gerekmektedir.
Daha fazla bilgi ve detay için Gravitas Danışmanlık Merkezi’nden destek alabilirsiniz.